22 Ocak 2011 Cumartesi

Mahşerin DÖRT Atlısı...


Dünyanın sonu yaklaşırken, ortaya çıkacak bazı işaretler olacak.

Birçok alamet var, ama en önemlilerinden biri:
'Mahşerin Dört Atlısı...'

Savaş...

Kırmızı atıyla görünecek ufukta...
Elinde kılıcı...

Kırmızı dökülen kanları temsil eder.
İnsanları birbirine düşman gibi gösterecek.
Kim dost kim düşman asla anlayamayacasınız.
Kardeş kardeşe saldıracak.
Güven duygusu ortadan kalkacak.


Açlık...

Siyah atını sürüye sürüye gelecek...
Elinde terazisiyle...

İnsanların ölüme yakınlığını temsil eder.
Açlık, sefalet, doyumsuzluk...
İnsanların kalbinin derinliklerinde kalan açgözlülüğünü ortaya çıkaracak.
Hep daha fazla isteyen insanoğlunun, sınırlarını tamamen ortadan kaldıracak.


Hastalık...

Soluk yeşil atıyla dörtnala koşacak...
Ölümü getirecek...

Salgın hastalıklar,büyük felaketler...
Domuz gribi, kuş gribi...
İnsanlar korkunç bir can güvensizliği içinde kalacak.
Hastalık herkesi kırıp geçirecek.


Ölüm...

Beyaz atıyla görünecek...
Elinde yayı, kafasında tacı...

Kutsal bir ölüm olarak gelecek.
Ölüleri diriltecek.
Büyük felaketlere yol açacak.
Kasırgalar, depremler...
En büyük gücü elinde taşıyan beyaz atlı sonun başlangıcı olacak.



Dört Atlı...
Bize hastalığı, açlığı, savaşı ve ölümü getirecek.

Etrafınıza daha dikkatli bakın!
Mahşerin atlılarının getireceği yıkımlar görülmeye başlamadı mı?

İnanılmaz boyutta olmasa da şu anda bizi taşıyan dünya, atlıların etkisi altına girmiş görünüyor.

Küresel ısınma...
Ozon tabakası...

Yaşanılan depremlerin artması, salgın hastalıkların yaygınlaşması ve çeşitlerinin artması...
İnsanların birbirine olan sadakatsizliklerinin sınırsızlığı,güvensizliğin artması...

Atlılar çoktan gelmişler, ama biz farkında değilmişiz gibi...

Dünyanın sonu eninde sonunda gelecek.
Belkide çoğumuz cehennem ateşini tadacağız.
Yapabileceğimiz hiçbir şey yok!
Sadece dünyayı daha kötü hale getirmeye devam edeceğiz.
Dünya daha kötü daha kötü daha da kötüye gittiğinde, artık son gelmiş olacak.

Dünyanın sonunun gelmesi için Lucifer'in uyanması, atlıların gelmesi, ölülerin dirilmesi, Deccalin ortaya çıkması gerekmiyor.

Dünyanın sonunun gelmesini, Tanrının en sevdiği yaratıkları başarıyla gerçekleştiriyor.
İnsanlık büyük bir hızla sona doğru ilerliyor.
Sonlarını kendileri hazırlıyor.

Cenneti bilemem, ama cehennemin çok yakınlarda olduğunu söyleyebilirim.

Cehennem insanların ayakları altında...
Şeytanın değil insanlığın...

20 Ocak 2011 Perşembe

Paramparça Aşklar...



'Değişimle karşılaşınca değişen aşk; aşk değildir.
Sonsuza kadar yıkılmayacak bir kaledir aşk.
Fırtınalara göğüs geren, asla yıkılmayan...
Aşk zamanın kısacık saatleri ve haftalarıyla değişmez.
Tam tersine dayanır ve sürer...'
diye söylemiş William Shakespeare...


Birine kalbini açmak nasıldır bilir misiniz?

Bence bir insanın yapabileceği en zor şeydir. (en azından benim gibi biri için öyle)

Birini sevmeye başladığında her şey değişmeye başlar.
Karşılıklı bir değişimdir bu.

Başlarda her şey iyi olacakmış gibi gelir, ama zamanla fikirler ortaya çıkmaya başlar.

Farklı fikirler...

Ve hemen arkasından tartışmalar, kavgalar...

Ve ayrılık...


Birini hayatına dahil ettiğinde, hep senin için orada olacakmış gibi gelir.
Asla bir yere gitmeyecekmiş gibi...

Aşkın, sevginin ışıltısı sürerken gerçekleri göremeyiz.
Belki de görmek istemeyiz.

Bir zamanlar birini sevmiştim.
Sevmiştim, ama sevdiğimi anlamam bile çok uzun zaman almıştı.

Onunlayken her şey kusursuzdu.
Aslında binlerce kusur vardı, ama hayatımda olması o kusurları görünmez kılıyordu.
Çok kavga ederdik, herkes gibi...

Şahane biriydi.
O alttan alırdı, ben tepesine çıkardım.
Şımarırdım...

Bana olan sevgisinden o kadar emindim ki, beni bırakıp gitmezdi, gidemezdi.

Daha önce beni kimse onun gibi sevmemişti.
Kendimi hiç böyle değerli hissetmemiştim.

Tanrım! Sanki dünya üzerindeki en özel insandım.


Onu çok seviyordum, ama belli etmeye korkuyordum.
Çünkü onu sevdiğimi, onu çok sevdiğimi öğrenirse beni eskisi gibi sevmez diye düşünüyordum.

Aslında benim için dünyadaki en değerli insanlardan biriydi, ama bunu ona asla belli etmezdim.

Bir keresinde ona, 'seni aldatsam bana geri döner miydin?' gibi saçma sapan bir soru sormuştum. (bunu asla yapmazdım tamam mı!)

Oda:' Herhalde sensizliğe dayanamazdım.' demişti.

Biliyorum, bu kulağa çok inandırıcı gelmiyor, ama ben doğru olduğunu biliyordum.
İçimde bir şey, yalan söylemediğini biliyordu.

Bir keresinde de birlikte 'Notebook' filmini izlemiştik.
Film bitince bana döndü.
Gözlerinde endişe ve üzüntü gördüm.

'Beni asla bırakma olur mu? ' dedi.

Bende:'Bırakmam.' dedim ve birbirimize sarıldık.

Sonra aylar geçti...

Beni öylece bıraktı...

Nedenlerini paylaşmayacağım.
Hatalıydım, ama oda melek sayılmazdı.

Öylece gitti hayatımdan.


Onsuz olmak...

Bunu tarif edebilir miyim hiç bilmiyorum.
Kalbimin bir parçası gitmişti.
Hayat artık berbat bir yerdi benim için.

İnsanlar ayrılırlar değil mi?
Bu çok normal.
Evet, farkındayım.
İnsanlar ayrılırlar,başkalarıyla olurlar, bla bla bla...

Ben asla düzelemedim.
Yerine başka insanlar, başka duygular koymaya çalıştım.
Olmadı...
Kalbimde hep bir boşluk vardı, asla doldurulamayan...

O hayatımdan gidince, bende bir daha 'ben' olamadım.

Herkes,her şey boş geliyordu.
Kimse yeri doldurulamaz değildi.
Kimse umrumda değildi.

Her şey daha da kötü gitmeye başladı.
Ondan sonra başka kayıplar da verdim.
O kayıplar da acıttı canımı, ama kalbimdeki boşluk o kadar derindi ki, başka hiçbir şeyin acısı o kadar yakamazdı canımı.

O benim için doğru erkekti.
Bunu bütün kalbimle hissediyordum.

O kalbimi aynı anda hem kırabilen hemde tamir edebilen tek erkekti...

Ailemdeki herkes sevdikleriyle evlendi ya da evlenmek üzere...

Ben bu ailenin lanetli, günahları taşıyan bedeniyim.
Asla bir bütün olamayacağım.
Hayatıma giren kimse diğer yarım olamayacak.
Çünkü benim artık aşkı arayan bir kalbim yok.


O gitti...
Sevdiğim adam gitti...

Benim aksime giderken kalbini de yanında götürdü.

Hayatta bazı anlar vardır, bazı şanslar vardır.
Bunlar insanın karşısına her zaman çıkmaz.
Çıktığında da ona sıkı sıkı sarılacaksın, asla bırakmayacaksın!

İnsanlar hep kaybedince anlıyor, keşke ben o insanlardan olmasaydım.

Seni özlüyorum, hep özleyeceğim.

Belki...

Ama belki diye bir şey yok artık.

Hoşça kal...

(Çok Sevilen Sevgilinin Anısına...)

18 Ocak 2011 Salı

Var Olmaması Gereken... Yine de Buradasın... (Yazıyla konuşuyorum tamam mı!!!)


Hayatta kalabilmek için bazı şeylere ihtiyaç duyarız...

Mesela: Yemek yemek, su içmek, uyumak...

Sonra...
Kitap okumak, çikolata yemek, One Tree Hill'ı izlemek...
( 8 yıldır hayatımdalar, ne yani onları görmek artık temel bir ihtiyaç sayılmıyorsa, bende hiçbir şey bilmiyorumdur! )

Her neyse, bir insanın hayatta kalabilmek için bazı şeylere ihtiyacı vardır!
Bunlar sadece temel ihtiyaçlarla bitmiyor elbette...

Aile...

Herkesin sahip olması gereken en önemli şey: Aile...
Aile her şeydir.
Onlara sahip olmak, insana kendini güvende hissettirir.
Yoklukları kendini yarım hissettirir.
Büyük depresyonu yaşamaya başlarsınız.


Arkadaşlar...

Arkadaş dediğin seninle aynı kandan olmayan, ama yine de varlıkları aile sıcaklığı gibi mutluluk veren kişidir.
Arkadaş önemlidir.
Arkadaşlar hayatını güzelleştirir.

Bir de arkadaş sandıkların vardır.
Şeytan gibidirler.
Şeytanın ele geçirdiği bedenlerden farksızdırlar...

Şeytanın hayatına dahil olması için izne ihtiyacı vardır.
En başta size iyi görünürler, hayatınıza renk katarlar.
Siz onlara güvenirken, onlar kuyunuzu kazmaya başlamışlardır.
Asla anlamazsınız!

Anladığınız zaman çok geçtir.
Çoktan en büyük sırlarınızı paylaşmışsınızdır.
En kötü kısmı kalbinizi açmışsınızdır.



Bir anda her şey değişir.

İnandığınız, bildiğiniz dünya değişmiştir.

Güvenmek...

Bunun nasıl bir şey olduğunu unutmuşsunuzdur.

Kalbinizde açılan yara mı daha fazla acı verir, yoksa hayatınızdan çıkmaları mı?
İkisi de değil...

En çok acı veren, kimsenin gerçekleri bilmemesidir.

Sessizlik...

Bazen susmak en iyi cevaptır derler ya! Koca bir yalan!
Sustukça canın daha da fazla yanar.

OFFF!!
Daha fazla devam edemeyeceğim sanırım.
Bu oldukça sinir bozucu.
Bu yazının çok farklı bir yere gitmesi gerekiyordu.
Sanırım burada durmalıyım.

Belki son olarak affetmekten bahsetmeliyim.
Onu da çok uzatmayacağım.
İnsan en çok sevdiğini, en çok değer verdiğini, en zor affediyor.
Belki de hiç affetmiyor!
Size güvenmek yaptığım en büyük hataydı.(Tamam sus Işılay!!!)


Ne diyebilirim ki?

Güven bir yalandır.
Asla kimseye güvenmeyin!

(Yazdığım bunca yazı arasında en az seni sevdim)